Beni Yalnız Bırak Diyen Bir Makine

>

Bir kutu düşünün. Şöyle ahşap, sıradan bir kutu. Öylece masanın üzerinde duruyor. Üzerinde sadece on-off düğmesi var. Bir de açılabilir izlenimi veren dikdörtgen bir kapakçık. Düğme off konumunda. Kışkırtıcı bir yanı var dinginliğinin. O düğmeyi bir an önce on konumuna getirip ne olacağını görmek istiyorsunuz. Bekliyorsunuz. Sizi buraya getiren ve burada bırakan kişinin bir an önce geri dönmesini, sizi bu sıkıntılı durumdan kurtarmasını istiyorsunuz. Başka taraflara bakıyorsunuz. Ne yazık ki ortamda bu kutudan daha ilginç bir şey yok. Hatta hiç bir şey yok. Daha fazla dayanamayacaksınız düğmenin çağrısına! Açılma potansiyeli, bir şeyleri değiştirebileceğiniz hissi hiç bu kadar heyecan verici olmamıştı. Sonunda kararınızı veriyorsunuz. Düğmeyi on konumuna getiriyorsunuz. 




Getirir getirmez de pişman oluyorsunuz. Olacakların sorumluluğunu taşımak istemiyorsunuz. Fakat o sırada kutunun içinden garip sesler geliyor, birtakım çarkların dönmesinden kaynaklanan mekanik tıkırtılar… ve o da ne: düğmenin hemen üzerindeki kapak açılıyor ve içinden minik, metal bir el çıkıyor, düğmeyi yeniden off konumuna getiriyor!

Gözlerinize inanamıyorsunuz. Elde olmaksızın gülümsüyorsunuz. Ne hoş bir şaka bu… En azından kötü bir şey yapmış değilsiniz, içiniz rahatlıyor, basit bir oyuncakmış işte. Kendinize güveniniz yerine geldiği için bir kez daha deniyorsunuz. Siz düğmeyi açıyorsunuz, kutunun içinden bir el çıkıp düğmeyi kapatıyor. Aç-kapa, aç-kapa bu böyle devam ediyor. Kutunun başka bir işlevi olmadığından emin olunca canınız sıkılmaya başlıyor. Nedir ki bunun anlamı? Neden böyle bir kutu var? Neden sürekli olarak kendini kapatmaya çalışan bir mekanizma var? Kim, neden tasarlamış?

Bu aletin tasarımı ünlü matematikçi Shannon’a ait. Ellili yıllarda Bell Laboratuvarlarında çalışırlarken Marvin Minsky’nin verdiği fikirle bu makineyi tasarlayıp yapmış.
Kimilerine göre hiç bir yararı olmayan makine fikrinin en güzel uygulamalarından biri; bazıları da ona ‘Git Başımdan Makinesi’ diyor. Hatta legolardan, çeşitli elektronik devrelerden yararlanarak  farklı versiyonları üzerinde çalışanlar bile var.

Geçenlerde kendi üzerine iş yapan makinelerden, akıllı izlenimi veren robotlardan ve bunlara benzer ilginç konulardan söz ederken  böyle bir aletin varlığını dostum Adnan Kurt’tan öğrendim. Esher’in kendini çizen el resmini hatırlattı önce ama sonra video’yu izlerken bunun çok daha tuhaf ve farklı bir yönü olduğunu düşündüm. Tek işlevi kendini kapatmak olan makineyi defalarca çalıştırdığınız zaman inatla kendini kapatmaya devam etmesi onda bir tür akıl olduğu yanılsaması yaratıyor. Sizinle ilişki kurmayı reddeden bir akıl, içe dönük, sadece kendisiyle ilgili. Sizi dünyasına almayan. Oysa diğer tüm makinelerin işlevleri insan içindir, en nihayetinde insanın işine yarasın diye tasarlanmışlardır. Dolayısıyla bu aletin faydasızlığında bir kendindelik -nasıl ifade edeceğimi kestiremiyorum- bir tür kendi oluş, yani benlik sahibi oluş yanılsaması yaratan bir taraf var. Beni yalnız bırak diyen bir makine…  Nedense insanın dünya üzerindeki acıklı halini de çağrıştırdı bana. Biraz küskün, hep içe dönük, kederli…

10 Replies to “Beni Yalnız Bırak Diyen Bir Makine”

  1. >"Beni benimle bırak giderken""Gölge etme başka ihsan istemem senden"diyen bir alet :)Hüzün, özgüven, başkaldırı, seçicilik ve bir şeylerin bıkkınlığını içeren bir alet…Kendimiz de zaman zaman böyle olmuyor muyuz…

    Beğen

  2. >bu bir kirpiyi dürtüp açılması için onu zorlamak gibi bir şey. Her dürtmede kirpi daha çok kapanır içine bir top olur. Bir de sanki her şeyde bir anlam arayan insanoğluna cevap niteliği gibi bu kutu. Büyük bir merakla, korkuyla tüm cesaretini toplayıp harekete geçen insan cesaretinin getirdiği beklentiyle kutuya yaklaşıp hamlesini yapar. Sonuç: (beklenti nedense hep büyük olur ya) kimi hayal kırıklığına uğrar, kızar; kimi zekice tasarlanmış bu şakaya güler, takdir eder hatta. kimisi der ki: bazı şeyler sadece olduğu gibidir. Ne bir eksik ne bir fazla…çok güzel bir kutuymuş, tasarımı, insana hissettirdikleri ve düşündürdükleriyle… paylaşım için teşekkürler.

    Beğen

  3. >Belki el diyordur ki,iç dünyamı çözdüğünde kolu kapalı konuma getirmekten vazgeçer,sana başka düşler sunarım.Sevgiyle kalın…

    Beğen

  4. >Sinir bozucu ama sevimli bir makine 🙂 Bana bir dostumu anımsattı: Ararım aramaz; yazarım yanıt vermez. Bir sıkıntısı var mı bilmem, söylemez. Beni delirtir. Dilediğimde hayatına giremediğim halde onu çok severim. Ona baktığımda yalnızlığını görür, hüzünlenir ve ona karşı derin bir şefkat duyarım. Yıllardır onun kimselere benzemediğini söylerdim; meğer o birine değil bu tuhaf makineye benziyormuş. Bu yazıyı ona göndereceğim 🙂 Bir dostumu bir biçimde anlamama yardımcı oldunuz; belki onun biricikliği sinirime dokunuyordu da bu makineyi anlatarak dostumun biricikliğini alt üst edip kendimi bir nebze de olsa rahatlatmama neden oldunuz. Şahane. Teşekkürler.

    Beğen

  5. >Farklı bakış açısı. Sevdim. Beni yalnız bırak kutusu.Banaysa her görüşümde yaşamın anlamını sorgulattırır. Tembelliğime bahane olur.NOt: Klip mesaj kutuma ilk düştüğünde hani şu çok uluslu hayal pazarlayıp satan şirketlerden birinde [gece gündüz] çalışıyordum.

    Beğen

  6. >Kim bilir belki de yalnızlığından sıkılmış bir dünyanın anahtarıdır o kutu.En nihayetinde yine bir insan ürünü. Bana "yaşam ve ölümü" anımsattı daha çok. "Başlangıç ve son" adına her ne derseniz…

    Beğen

  7. >İsmi "kutu" olan bir film izledim geçenlerde,baş rol oyuncusu Cameron Diaz dı. Birgün kapılarının önüne bir kutu koyuyorlar ve düğmesin basması karşılığında yüklü bir para talep ediyorlar ama düğmeye basınca onların hiç tanımadığı bir insanın ölmesi karşılığında..Bu kutunun düğmesine sonunda cesaret edip basıyor diaz ve düğme kendiliğinden tekrar yukarı çıkıyor ve birisi ölüyor…Sevgili murat bu yazdıkların nedense bu filmi anımsattı bana…Yazını zevkle okudum..sevgilerle…

    Beğen

  8. >Gözlerinden sevinç çabuk düşerdi,düştü..Yine küllü bulutlar kapladı perdesini,kapandı yeryüzü..Döndü içine, en içine,en içli hüznüyle..O "kutu"… o kadar tanıdık ki…

    Beğen

Yorum bırakın