Oz Ülkesindeki Duvarın Karanlık Yüzü

Yetmişli yıllarda oturduğumuz apartmanda bir komşumuz vardı, alkolik bir ressamdı. Bazı günler hiç yataktan çıkmazdı. Herkes hakkında kötü konuşurdu ama o Önder Somer’e benzeyen fiziğiyle, kırılgan duruşuyla benim anılarımda hep iyi bir adam olarak kalmıştır. Televizyonun yeni yeni evlere girdiği zamanlardı. Televizyonun sesini kapatır radyoyu açar, görüntüleri ilgisiz sesler eşliğinde izlerdi. Örneğin futbol tribününde tezahürat yapan izleyicilerin görüntüsü ile radyodan gelen opera ya da haber sunan erkek spikerin dudaklarına oturuveren bir “Türkçe sözlü hafif batı müziği” parçasını izlemek bizler için çok yaratıcı bir eğlenceydi. Hareketli görüntüleri sadece sinemada izleyebilen o dönemin insanları için görüntü de ses kaydı da lüks şeylerdi. Şimdiki gibi hayatımızın ayrılmaz bir parçası değildi. Müziği makara bantlı teyplerden ya da pikaptan dinlediğimiz, çok meraklı olanların evinde bulunan sinema projeksiyon makineleri ile sessiz filmlerin izlendiği, daha sonraları slayt projeksiyonu makinelerinin evlere girmesiyle müzik eşliğinde tatil fotoğraflarının sunulduğu zamanlar oldu. Gerçi bunlar hafızalarda yer edecek kadar uzun ömürlü olmadı. Video teknolojisinin yaygınlaşması ile her şey değişti, bu saydıklarım antika araçlara dönüştü.

Şimdi internet yeryüzünün en büyük ses ve görüntü arşivi olma özelliğini taşıyor. Artık ilkokul öğrencileri ödev olarak montajlanmış görüntüler kullanıyorlar. Yine de aşağıda bağlantısını verdiğim örnek beni büyüledi. Görür görmez bunun, uzun zamandır aradığım ama ne olduğunu bilmediğim için bulamadığım o şey olduğunu anladım. Video’nun adı Dark Side of the Wall in Oz. Oz Büyücüsü filminin arka planına Pink Floyd’un müzikleri (The Wall ve Wish You Were Here) döşenmiş, hepsi bu. Fakat o kadar tuhaf bir etki yaratıyor ki… Elbette bu etkinin benim belleğimdeki görüntü ve ses arşivi nedeniyle bu kadar kuvvetli olduğunun farkındayım. Bakalım sizde nasıl bir etki yaratacak…