Yaratıcı Yazarlık Eğitimi Yeni Dönem Kayıtları Açıldı

Öykü ve roman yazmak isteyenlere yönelik uygulamalı yaratıcı yazarlık (online) eğitimi için kayıtlar açıldı. Programı incelemek ve ayrıntılı bilgi almak için: https://www.muratgulsoyatolye.com/atolyeler/yaratici-yazarlik-semineri/

Bu eğitimi daha önce almış olanlar için devam atölyesinin de kayıtları başladı: https://www.muratgulsoyatolye.com/atolyeler/yaratici-yazarlik-atolyesi/

Gecenin İçinde Dolanıyoruz

Gerçek olamayacak kadar uzun bir gecede geçen tuhaf bir roman yazıyordum. Karnavalesk bir şehrin içinde dolanan kahramanım kaybolan yaşlı komşusunu arıyordu. Tabii birçok arayış hikayesinde olduğu gibi bu romanda da yolculuk arayanı dönüştürüyordu. Üstelik roman sondan başa doğru okunduğunda da farklı bir anlam çıksın istiyordum. Roman bittiğinde henüz ne isim koyacağıma karar verememiştim. İnternette umutsuzca “gecenin içinde dolanmak” türünden ifadeleri aratıyor karşıma çıkan metinleri, görselleri inceliyordum belki bir ilham gelir diye…  O sırada bu görsel çıktı karşıma:

Latince bir sözle çevrelenmiş bir pervane resmiydi bu. “In girum imus nocte et consumimur igni” Bu sözün anlamını araştırdığımda karşıma çok ilginç bilgiler çıktı. Bu bir palindromdu, yani tersten okunuşu da aynı olan bir cümleydi. Bu benim romanda bir biçimde kurmak istediğim yapıya benziyordu. İki taraftan da “okunabilecek” gerçeküstü bir yolculuk… Ayrıca anlamı da romanın ruhuna uyuyordu. “Gecenin içinde dolanıyoruz ve ateş bizi tüketiyor.” Tamam o halde deyip romanın adını “Ve Ateş Bizi Tüketiyor” olarak belirledim, kitabın girişine de latince sözün tamamını aldım. Roman 2019 yılında yayınlandı.

Bugünlerde yeni kapağıyla yeni baskısını yaptığı için bu sözü tekrar araştırdım. Neden bilmiyorum. Sanki tamamlanmamış bir şey vardı… İyi ki de aramışım. 2022 yılında Dutch Art Institute “How to Undo Things with Theory” başlıklı bir sempozum düzenlemiş (bu başlığı nasıl çevireceğimi bilemedim doğrusu, “kuram ile şeyleri nasıl geri alırız” kulağıma hiç doğru gelmiyor, önerileri beklerim) ve orada Julia Morandeira Arrizabalaga “In girum imus nocte et consumimur igni” başlıklı bir çalışma sunmuş. Çalışmanın özetçesinden bu sözün Virgil’in bir şiirindeki mısra olduğunu öğreniyoruz. Şiirde ormanın içinde kaybolmuş bir grup askerin gecelerce süren yolculuğu ve ateş başında git gide tükenişi anlatılıyor. Askerlerin ormanın içindeki kayboluşları aslında yaşadıkları zihinsel dönüşümü simgeliyor ki bu da romanımla son derece bağlantılı. Bu türden bağlar bana hep ilginç gelir: 2019 yılında yayınladığım romanımın başlığını ilk kez Virgil iki bin küsur yıl önce telaffuz etmiş. Hatta tam da benim hayal etmekten hoşlanacağım bir sahnede, tekinsiz bir gece yolculuğunun dönüştürücü gücünü anlatmak için kullanmış.

Yeni Kitap: NİSYAN 12 Şubat’ta çıkıyor…

nisyankapakHiç kimse kaybolmak istemiyor bu karanlık denizde, ama bu deniz son, hatta tek hakikat. Geminin sulara gömülmesinden önceki anların tasavvuru her zihnin kaçınılmaz meşguliyetidir. Sonucu belli bir meşguliyettir bu, bir gün bitecektir. Ama edebiyatta ölüme giden yolu, ölüm ânını ve ölümün kendisini düşünen karakterler ölümsüzlüğün ta kendisidir.

Murat Gülsoy Nisyan’da bunu yapıyor, ölümü ölümsüzleştiriyor. Alışılmadık bir Gülsoy kitabı bu, müthiş çekici ve sarsıcı. An be an karanlık denizin sularına batan, giderek parçalanan bir aklın girdaplarını ve karanlık denizi dalgalandıran sonu, edebî bir şiddet olarak gözlerimizin önüne seriyor. Doğduğumuz an o karanlık denize adım atmış olduğumuzu ve ömür denen geminin önünde sonunda sulara gömüleceğini biliyoruz. Murat Gülsoy bu bilgiyi edebiyatın doruğuna çıkarıyor.

30 Günde Roman Yazmak?

Hürriyet’in Karen Wiesner’in ‘First Draft in 30 Days (30 Günde İlk Taslak)’ adlı kitabından yola çıkarak sorduğu soruya verdiğim yanıt:

“30 günde ya da 3 saatte bir romanın ilk taslağını yazmak kulağa ilginç bir yazı deneyi gibi geliyor. Farklı yazma süreçlerinin hepsinin de denenebileceğine inanıyorum. Edebiyat tarihinde kendine özgü bir yeri olan Beat yazarları geliyor aklıma örneğin. Uyarıcı maddeler kullanarak hiç uyumadan günlerce yazan mı istersiniz, yoksa daktilosuna bir rulo kağıt takıp elinden geldiğince hızlı, tuşları dövenleri mi? OULIPO’culara ne demeli peki? Bir çanağın içinden şans eseri çektikleri cümlecikleri arka arkaya dizerek şiir yazmak gibi aklın sınırlarını zorlayan arayışları var. Herkesin faklı bir biçimi olabilir.

Benim yazma sürecim uzun bir ön çalışmayla başlıyor. En çok zevk aldığım kısım da budur aslında. Yazacağım romanla ilgili bilgi toplamak, hayal kurmak, planlar yapmak, farklı olay örgüleri düşünmek, karakterler hakkında notlar almak… Ardından tüm bu hazırlıkların tamamlandığına kani olup yola çıkarım. Bu da duruma göre bir yılı bulan bir süreç. Belki ilk taslak diyebileceğim kısım ilk üç-dört ay içinde tamamlanıyor ama birbirinin içinde eriyen durumlar olduğu için sınır çizgisi çizmek zor. Kimi zaman da o uzun yolculuktan eli boş dönersiniz. Yani yazdıklarınızı beğenmezsiniz, çekmecenin en dibine fırlatır atarsınız. Her ne olursa olsun, yazı alışkanlıklarını da arada sırada değiştirmekte yarar var. Alışkanlıklar çalışkanlığınızı garantiler ama yaratıcılığı da ufak ufak kemirir. Farklı arayışlara açık olmayı öneririm.”

Dr. House: 21. Yüzyılda Akla Dönüş

Bu yıl gösterime girmesi beklenen Next People adlı televizyon dizisinin yazarı Salman Rushdie, günümüzde televizyon dizilerinin, düşünceleri iletme ve hikaye anlatma konusunda, romanların ve filmlerin yerini alma yolunda olduğunu söylüyor. Çok da haksız değil, günümüzde sinema sektörü çok farklı bir kanalda ilerliyor. Yapımcıların 300 milyon doları bol bol özel efektli ve aksiyonlu bir çizgi roman uyarlamasına yatırmaları işten bile değil ama Geceyarısı Çocukları gibi bir romanı sinemaya aktarmak için gereken devasa bütçeyi hiç kimse aklından bile geçirmiyor, diyor Rushdie. Düşünsel yanı yüksek bir sinema filmiyle gişe yapılması neredeyse imkansız. Özellikle Amerikan izleyicisinin sinemaya gitme yaşı 12-18 aralığına çekildiğinden beri belirli konulara ve basit anlatımlar içine sıkıştı sinema endüstrisi. Sinema salonlarında vizyona giren ana akım filmlerde umduğunu bulamayan yetişkin izleyiciler evlerindeki yüksek çözünürlüklü televizyon ekranlarının karşısına geçip farklı platformlardan dizi izlemeye başladı. Bu yüzden de sinema filmleri her geçen gün Amerikan ergenlerinin zeka ve beğenisine göre aşağı doğru inerken televizyon dizilerinde şaşırtıcı bir çeşitlilik göze çarpıyor. Çağdaş dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olan Rushdie, The Sopranos, Madmen gibi geniş kitlelere ulaşmış ve aynı zamanda da nitelikli televizyon dizilerinin kendisine cesaret ve ilham verdiğini söylüyor. Gerçekten de, sansür kurallarını hiçe sayan bu yapımlar, televizyon dizilerine farklı bir gözle bakılmasına yol açıyor.

“Dr. House: 21. Yüzyılda Akla Dönüş” okumaya devam et