Hürriyet’in Karen Wiesner’in ‘First Draft in 30 Days (30 Günde İlk Taslak)’ adlı kitabından yola çıkarak sorduğu soruya verdiğim yanıt:
“30 günde ya da 3 saatte bir romanın ilk taslağını yazmak kulağa ilginç bir yazı deneyi gibi geliyor. Farklı yazma süreçlerinin hepsinin de denenebileceğine inanıyorum. Edebiyat tarihinde kendine özgü bir yeri olan Beat yazarları geliyor aklıma örneğin. Uyarıcı maddeler kullanarak hiç uyumadan günlerce yazan mı istersiniz, yoksa daktilosuna bir rulo kağıt takıp elinden geldiğince hızlı, tuşları dövenleri mi? OULIPO’culara ne demeli peki? Bir çanağın içinden şans eseri çektikleri cümlecikleri arka arkaya dizerek şiir yazmak gibi aklın sınırlarını zorlayan arayışları var. Herkesin faklı bir biçimi olabilir.
Benim yazma sürecim uzun bir ön çalışmayla başlıyor. En çok zevk aldığım kısım da budur aslında. Yazacağım romanla ilgili bilgi toplamak, hayal kurmak, planlar yapmak, farklı olay örgüleri düşünmek, karakterler hakkında notlar almak… Ardından tüm bu hazırlıkların tamamlandığına kani olup yola çıkarım. Bu da duruma göre bir yılı bulan bir süreç. Belki ilk taslak diyebileceğim kısım ilk üç-dört ay içinde tamamlanıyor ama birbirinin içinde eriyen durumlar olduğu için sınır çizgisi çizmek zor. Kimi zaman da o uzun yolculuktan eli boş dönersiniz. Yani yazdıklarınızı beğenmezsiniz, çekmecenin en dibine fırlatır atarsınız. Her ne olursa olsun, yazı alışkanlıklarını da arada sırada değiştirmekte yarar var. Alışkanlıklar çalışkanlığınızı garantiler ama yaratıcılığı da ufak ufak kemirir. Farklı arayışlara açık olmayı öneririm.”