Yeni Çağın Kurban Töreni: Açlık Oyunları
Bu yıl gösterime girmesi beklenen Next People adlı televizyon dizisinin yazarı Salman Rushdie, günümüzde televizyon dizilerinin, düşünceleri iletme ve hikaye anlatma konusunda, romanların ve filmlerin yerini alma yolunda olduğunu söylüyor. Çok da haksız değil, günümüzde sinema sektörü çok farklı bir kanalda ilerliyor. Yapımcıların 300 milyon doları bol bol özel efektli ve aksiyonlu bir çizgi roman uyarlamasına yatırmaları işten bile değil ama Geceyarısı Çocukları gibi bir romanı sinemaya aktarmak için gereken devasa bütçeyi hiç kimse aklından bile geçirmiyor, diyor Rushdie. Düşünsel yanı yüksek bir sinema filmiyle gişe yapılması neredeyse imkansız. Özellikle Amerikan izleyicisinin sinemaya gitme yaşı 12-18 aralığına çekildiğinden beri belirli konulara ve basit anlatımlar içine sıkıştı sinema endüstrisi. Sinema salonlarında vizyona giren ana akım filmlerde umduğunu bulamayan yetişkin izleyiciler evlerindeki yüksek çözünürlüklü televizyon ekranlarının karşısına geçip farklı platformlardan dizi izlemeye başladı. Bu yüzden de sinema filmleri her geçen gün Amerikan ergenlerinin zeka ve beğenisine göre aşağı doğru inerken televizyon dizilerinde şaşırtıcı bir çeşitlilik göze çarpıyor. Çağdaş dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olan Rushdie, The Sopranos, Madmen gibi geniş kitlelere ulaşmış ve aynı zamanda da nitelikli televizyon dizilerinin kendisine cesaret ve ilham verdiğini söylüyor. Gerçekten de, sansür kurallarını hiçe sayan bu yapımlar, televizyon dizilerine farklı bir gözle bakılmasına yol açıyor.
>
Being There‘i ilk izlediğimde de Chance karakterinin filmin sonunda bilgelikten ermişliğe geçişinden rahatsız olmuştum. Sonradan romanı okuyunca aydınlanmıştım: Özgün hikâyede Chance hem yüzeysel, hem zekası yavaş, hem de fırsatçıdır. Sonunda ermiş falan da olmaz. Roman eleştireldir. Düzen böylelerini tercih ettiği için yükselir. Düzgün fiziği, sessizliği, konuştuğu zaman sadece bahçecilik üzerinden verdiği neredeyse ‘mistik’ kısa söylevler yeterli olmuştur. Çünkü o bir eve kapatılmış, tüm dünyayı televizyondan izleyerek öğrenmiştir. Adeta bir düşünce deneyi. Gerçekte yapılması etik olarak mümkün olmayan deneyler (Yasak Deney). Salt izleyendir Chance. Bir anlamda vahşidir. Hayvanlar tarafından büyütülmüş vahşi çocuk efsanelerini hatırlatan bir yanı vardır. Ama onu büyüten televizyondur.
Böyle biri daha vardı: Televizyonun ‘içinde’ büyüyen bir çocuk. Truman Show’un zavallı kahramanı. Dev ürün yerleştirme dramasının tek gerçek karakteri. Birbirlerinin negatifi gibiler. Aslında aynı konuyu anlatıyorlar. Belki de her şey Orwell’in 1984’üyle başladı: İzlemek / izlenmek döngüsünün içinde kişinin kurgulanması. Bir daha okumalı…