Adalet + Zafer = Av

Yaşadığımız zamanı anlamak için hangi kitapları okumalıyız diye sordu bir arkadaşım. İlk aklıma gelenler 1984 ile Dava idi. Hemen hemen karşılaştığımız tüm tuhaflıkların, korkunç uygulamaların, iktidar ile insan ilişkisinin tüm boyutlarının bu iki kitapta çeşitli şekillerde deşildiğini söylemek mümkün. Çürüme ve yozlaşmanın devletin en muktedir noktalarını öldürücü bir hastalık gibi sardığının görünür olduğu günümüzde 1984’deki akıl karıştırma ve gerçekliği çarpıtma tekniklerini okuyarak feyiz alabiliriz. Orwell’in dünyasında bir savaş vardır ama kiminle yapılmaktadır, bunun bilgisi bile sürekli değişmektedir. Gerçeklik o kadar sık ve o kadar büyük ölçekte çarpıtılır ki sonunda insanlar hangi yılda yaşadıklarından bile emin olamazlar. Hem ne önemi vardır bunu bilmenin? Bugün muktedirin söylediği tarihtir, yarın başka bir tarih ilan edebilir ve artık tartışılması teklif dahi edilemeyecek hakikat o olacaktır. 1984’ün unutulmaz işkence sahnesinde iktidarın insanın zihnine tam hakimiyet kurması 2+2=5 dedirtmekle temsil edilir.

1984 iyi düşünülmüş, ince ince tasarlanmış, siyasi ve sosyolojik iddiayla yazılmış bir eser. Kafka’nın Dava’sı ise daha çok bir rüya metnidir. Karabasan da denilebilir. İktidarın cisimlendiği anlar vardır ve bu anlar son derece aşağılık insanlarla temsil edilir. Ne 1984’deki kılı kırk yaran çalışmalar, kumpaslar, gerçekliği değiştirmek için ustaca üretilen yalanlar vardır ne de bir insanın zihnindeki tasarımı bu derece önemseyen ve onu 2+2=5’e ikna etmek için işkence etmeye vardıracak bir muktedir. Dava’da sorgu yargıçları da, tutuklamaya gelen görevliler de, mahkeme çalışanları da, avukatlar da ve tabii davası olanlar da hep ama hep zavallı ve aşağı yaratıklardır. Bu kabusun neden başına geldiğini bir türlü anlamayan Joseph K. bir bankada birinci derecede memurdur ve en çok da buna güvenerek davasıyla yeterince ilgilenmez. Sonu da bu yüzden bir çukurun içinde bir köpek gibi itlaf edilmek olacaktır. Dava hiç kuşku yok ki 1984’den çok daha karamsar bir eserdir. Mesele devlet ya da iktidar değil, çok daha derin bir şeydir. Üstelik bunu asla anlayamayacağımızı ima eder okura.

Dava’nın bir yerinde Joseph K. mahkeme yargıçlarının portrelerini yapan ressamın evine gider. İroni bu ya K. roman boyunca davası ve mahkemenin işleyişi hakkında en çok bilgiyi bu “sanatçı”dan alır. Ressam aynı zamanda yargıçların ihtişamlı imgelerinin de yaratıcısıdır. Aslında Kafka yaratıcı sanatçının bu üstün özelliklerini kara mizahla romanın içine yerleştirmiştir. Çünkü, mahkeme salonlarını ve ilgili binaların duvarlarını süsleyen o dev yargıçlar ürkütücü bir bakışla oturdukları taht benzeri devasa koltuklarjustice-statue-18-inch-YT-7746dan insanlara bakarlar ama gerçekte mutfak taburesinde oturup poz vermişlerdir. Yargıçlara iktidarını veren neredeyse Ressamdır, onun resimleridir. Ziyareti sırasında K. ressamın adalet tanrıçasının resmini yaptığını görür. Bildiğimiz o gözleri bağlı, bir elinde terazi diğerinde kılıç olan Themis figürüdür bu. Ama ressam tanrıçanın ayaklarına küçük kanatlar ilave etmiştir. K. bu kanatları görünce şaşırır.

“Bu, adaleti simgeliyor,” dedi Ressam sonunda. “Şimdi artık seçebiliyorum onu,” dedi K. “şu gözlerindeki bağ, şu da terazi. Fakat topuklarındaki kanat değil mi? Ve figür uçmuyor mu?” “Evet,” karşılığını verdi Ressam, “sipariş üzerine böyle resmetmek zorunda kaldım, aslında resim hem adaleti, hem de zafer tanrıçasını temsil ediyor.” “Bu iyi bir bileşim değil,” dedi K. gülümseyerek, “adalet dingin olmalı, aksi takdirde terazi sallanır ve adil bir karar verilemez.”

Daha sonra ressam biraz daha çalışır resim üzerinde. Figür iyice belirgin hale gelince ne Adalet Tanrıçasına ne de Zafer Tanrıçasına benzer. Daha çok bir Av Tanrıçası gibi görünür. Adalet ve Zafer aynı bedende toplanırsa ortaya sadece vahşi bir Av çıkıyor. Bu resim K.’nın kaderinin habercisidir aslında. Yok yere katledilecektir K. Çünkü dünya böyle bir yerdir. Kafka okumanın en korkunç yanı da bu. İnsan onun resmettiği dünyanın hakikate ne kadar da yakın olduğunu hissederek dehşete kapılıyor. Sonra çarçabuk kendimizi kandırmanın bir yolunu arıyoruz. Herkes kapasitesi ölçeğinde bir komplo teorisi satın alıyor serbest fikir piyasasından. Kimi yaldızlı cümlelerle süslü, kimi kaba saba. Ama hepsinin işlevi aynı. Av Tanrıçasını bir an için unutturmak…

Yorum bırakın