Dorothea Tanning Üzerine

Geç keşfettiğim ama çok sevdiğim bir ressam Dorothea Tanning. Merak edenler için vikipedi’de ( Türkçe ve daha ayrıntılı olarak İngilizce olarak) hayatı anlatılıyor. 101 yaşına kadar mutlu bir şekilde üreterek yaşamış olan Tanning’den etkilenmemek mümkün mü? 80 yaşından sonra edebiyata dönüp şiir kitapları çıkarması örneğin, bizim gibi gençlere (!) harika bir deniz feneri işlevi görüyor. Bilinç dışının en çılgın görüntülerini üreten Tanning “Sanat her zaman akıl sağlığımızı korumak için üzerine tırmandığımız bir sal olmuştur,” diyor.

1936’da New York’ta açılan “Fantastik Sanat, Dada ve Sürrealizm” sergisi Tanning’in sanat yaşamında bir dönüm noktası olur ve gerçeküstücülükten etkilenir. 1942 yılında yaptığı Doğumgünü adlı resim Tanning denildiğinde en çok akla gelen eserlerinden biri. Gerçeküstü, resimde olsun edebiyatta olsun sürekli biçim değiştirerek varlığını sürdürür ancak yirminci yüzyıl başında kendilerini Gerçeküstücüler (Sürrealistler) diye tanımlayanlar sanat yoluyla bilinçdışı süreçleri mercek altına alırlar. Tanning de başlangıçta bu rüzgarın etkisinde görünüyor. Daha sonraki yıllardaysa şöyle bir ifadesi var: “Kendimiz hakkında bilgi edinmek için bilinçaltımızın en derinlerine inmeye yönelik sürrealist çabaya hala inanıyorum. Ama lütfen sürrealist bayrağı taşıdığımı söylemeyin.” Sanatçı herhangi bir kategoriye sıkıştırılmak istemez elbette, eserine bakılsın ister. Adeta “işte yaptığım resim bu, bakın ve onunla duyusal, duygusal, düşünsel bir ilişki kurun” der. Ya da ben Doğumgünü adlı resme baktığımda, kendini resmeden sanatçının böyle düşündüğünü vehmediyorum. Ressam kendini açıyor, bedenini açıyor, kapılarını açıyor… Resimde, kapıları açan ressamın duruşuyla bizi sonsuz bir araştırmaya davet eden kapılar birbirleriyle yarışıyorlar. Kapılardan birinin kulpunu kavramış olan sanatçı bizi beraber bir yolculuğa çıkmaya davet ediyor. Kendi melez doğasını üzerine giymiş olduğu kostümle belli ediyor. Üst kısmı renkli bir sahne kostümünü andırıyor ancak arkasından sarkan salkım saçak yeşillikler kadın bedenlerine benzeyen köklerden (mandragora / adam otu) yapılmış gibi… Adeta topraktan yeni sökülmüş… En öndeki kanatlı yaratık ise başka bir muamma. Arkası kapılara dönük. Mistik geçitlerin başında bekçilik yapan yaratıkların bir parodisi gibi. Her ne kadar acayip bir cehennem yaratığına benzese de yüzündeki şaşkın ifade beni korkutmuyor. Oysa ressamın yüzündeki ifade kafa karıştırıcı. Korku olmasa da hayal kırıklığına uğrama endişesi var sanki. “Acaba kapılarımı açtığım sen doğru kişi misin?” Belki de böyle bir sorunun ifadesi…

Doğumgünü, 1943

İkinci resim de 1943 tarihinden. Küçük Bir Gece Müziği adını taşıyor. Yine kapılar var… Başka resimlerinde de karışımıza çıkan dev bir ayçiçeği var… Tanning bu resim hakkında şöyle bir yorumda bulunuyor: “‘Bu [resim] yüzleşmeyle ilgili. Herkes kendi dramının kendisi olduğuna inanır. Her zaman karşılarında dev ayçiçekleri (çiçeklerin en saldırganı) olmasa da, her zaman merdivenler, koridorlar, hatta boğulmaların ve sonların oynandığı çok özel tiyatrolar, kan kırmızısı halı veya acımasız sarılar, saldırgan biri ve memnun kurban vardır….” Resmin olağanüstü etkisini yaratan dev ayçiçeği bana Aliye Berger’in Güneşin Doğuşu tablosunu hatırlatıyor, doğanın yaratıcı enerjisinin bir temsili olarak sarı. Otel koridoru ya da tiyatro localarına çıkan merdiveni çağrıştıran mekanın ortasına iki genç kız tarafından sürüklenerek getirilmiş ayçiçeği vahşi doğanın bir temsili olduğu kadar kızların içlerinden çıkarmaya, tanımaya, deneyimlemeye çalıştıkları arzuların da temsili olsa gerek. Yine kapılar var ama bu sefer çoğu kapalı. Sadece 201 numaralı kapı aralık ve sarı bir ışık sızıyor dışarıya. Acaba o kapının ardında ne var? Dev ayçiçeğini merdivenden yukarı çıkarırken epeyce hırpalamışlar ve hırpalanmışlar… Çünkü ölü bir doğa değil uğraştıkları. Tam tersine yaşayan, mücadele eden bir varlık. Ayçiçeğinin saplarından birini tutmaya devam eden ön taraftaki kızın saçları bir akıma kapılmış gibi dimdik olmuş, elinde yapraklarından birini tutan ötekisi de bir kendinden geçiş halinde. Sağ alt köşedeki merdiven basamaklarına düşmüş iki yaprağın duruşu Albert Dürer’in Dua Eden Eller çizimini çağrıştırıyor. Tanning bu imgeyle sıradan günahkârların hayal bile edemeyecekleri basamakları çıktığımızı mı ima ediyor acaba diye düşünmeden edemedim. Ama sonra biraz daha yakından bakınca onların sadece sarı yapraklar olduğunu fark ettim. Aşırı yorum üstadının dediği gibi bazen bir puro sadece bir purodur.

Eine Kleine Nachtmusik, 1943

201 Numaralı kapının ardında ne olduğunu bilmiyoruz. Muhtemelen Tanning de o tarihte henüz bilmiyor ancak on yıllar sonra yapacağı bir yerleştirme çalışmasında bu kapılardan birini, 202 numaralı kapıyı açıyor. Hôtel du Pavot, Chambre 202 (Poppy Hotel, Room 202) adını taşıyan çalışma küçük bir otel odasını betimliyor. Duvarlardan çıkan beden parçaları ya da metamorfoz geçirerek organikleşen eşyalar Tanning tarafından yastık gibi dikilir. Yumuşak heykellerdir bunlar. Odanın içinde müthiş bir devinim vardır. Eşyaya ve insan bedenine şekil veren arzunun sınırları nasıl aştığını, kendi dışına çıkmak için nasıl çabaladığını göstermektedir. Odanın varoluşu keskin mimari çizgilerle tanımlıdır. Ancak organik olan, dişil bir arzunun yumuşatarak şekillendirdiği bedendir, nesnelerdir. Neden 202 numaralı oda? Ressamın kendisi bu çalışmanın ilhamının, bir zamanlar bir Chicago gangsterinin karısı olan ve bir otelin 202 numaralı odasında kendini zehirleyen Kitty Kane için yazılmış bir şarkıdan kaynaklandığını söylüyor. Bu şarkıyı çocukluk yıllarından hatırlıyor Tanning:

İki yüz iki numaralı odada
Duvarlar seninle konuşup duruyor
Sana ne dediklerini asla söylemeyeceğim.
Işığı söndür ve yatağa gel.

Belki de Küçük Bir Gece Müziği‘ni çizerken (sahi belki de kast ettiği Mozart’a ait olan değil de bu 202 numaralı odayı anlatan şarkıdır) henüz bu şarkı bilincine çıkmamıştı, ama 201, 203, 205, 207 numaralı odalar çok da uzakta olmadığını söylüyordu. Doğumgünü resminde aralık duran kapıların ardında henüz bir şey gözükmüyordu ama işte 1970lerin başında yaptığı yerleştirmede kapı ardına kadar açılmış çıplak ampulün aydınlattığı odanın içindeki tüm imgeler bu sefer üç boyutlu bir şekilde ortaya (bilince) çıkabilmişti.

Hôtel du Pavot, Chambre 202 (Poppy Hotel, Room 202) 1970-73

Bir sanatçı yaşamı boyunca birçok eser üretir. Hatta Tanning gibi uzun bir kariyeri olanlar dramatik bir şekilde tarz da değiştirebilir. Ancak değişmeyen şey sanatın arkasındaki bilinçdışı arzular ve korkulardır.

Tanning üzerine söylenecek çok şey var elbette. Belki ileride başka bir yazıda ele alırım. BU harika sanatçıyı çalışırken görmek isteyenler için bu videoyu da buraya bırakayım.

Yorum bırakın